yankılar

  Başardıklarım başaracaklarımın teminatı olabilirdi. Okuduğum okullar, aldığım eğitimler sonraki adımlara önayak olabilirdi. Yada çalıştığım bir yerde beni iyi bulan üslerim, tavsiye edebilirdi. Peki ya sevdiklerim? Aşık olduğum adamlar? Onları referans gösterebilir miydim yeniden sevmeye kalkıştığımda? Ama ben yeniden sevmek istemiyordum ki, ne diye düşünüyordum böyle şeyleri? Kimbilir, belki de sıkılmıştım kendimden. Yalnızlığımın gürültüsünü bastırmak için içimde yarattığım yüzlerce çiğdem vardı ama onlar da artık oyalayamıyordu beni.. Neden İzmir'e gelince böyle garip bir haller oluyordu ki bana? Her düşünce başka bir düşünceyi çağrıştırıyordu, kafamın içinde durmadan çalışan bir anılar makinesi peyda oluyordu, uykudan bayılırken uyuyamıyordum, evet yine oluyordu işte, yine yine yine!..

   
Eller vardı. Bana uzanan eller. Ve sözler, güzel sözler. Nasıl bulurdu ki beni böylesi? Bir yanlışlık olmalıydı. Ama yoktu. Bulmuştu. Farklıydı. Çünkü bana benziyordu. Ben gibiydi. Gülümsemeyi yeniden öğreniyordum. Aynada birkaç deneme yapmalıydım. Günün beklediğim saatleri olmuştu sesini duyduğum saatler. Bu çok tuhaftı. Gerçek miydi? Gelgitler başlamıştı işte. Normaldi ama bu. Normal miydi? Normal ne demekti? Umrumda değildi. Beklemişti. Bekliyordu. Samimiydi. İçtendi. Olduğu gibiydi. Bir isim bile vermiştim ona -ama neydi, şimdi hatırlamıyorum- Yıllar sonra ilk kez İstanbul yoluna hevesle çıkıyordum. Herşey hazırdı. Tamamdı. Gülümsüyordum, gülümsemek güzel kokuyordu. Ama bir terslik vardı sanki. Son saatlerdi ama bunlar. Ama işte sorduğu gün, tekrar tekrar sorduğu gün, o gelmişti, yanımda duruyordu. Yanımda durmuş bana bakıyordu: "Nerede?" Bilmiyordum. Ne olmuştu? Ne olabilirdi? Yoksa Tanrı yine doğru zamanda doğru yerde mi olmuştu? Ama o bana benziyordu. Ben gibiydi.. Samimiydi. İçtendi. Olduğu gibiydi.
                                                           
                                                             Yani ben öyle sanmıştım. Yine yanılmıştım.


  Unutmalıydı. Ne varsa unutmalı. Bir hafıza kaybıydı beklediği. Ona sadece hala hayattaymış gibi  o en sevdiği, en kıymetli insanın hatıralarını ve özlemini bırakıp, geri kalan herşeyi süpürecek o hafıza kaybıydı beklediği. Gelmeliydi. Ve birgün mutlaka gelecekti.