herhangi bir sabah gibi bir sabah


  Gözünü açtı. Bir an nerede olduğunu anımsamaya çalıştı. Bazen olurdu böyle. Uyku ile uyanıklık arasındaki o çizgiden geçerken burnuna bir koku gelirdi, bazen de bir ses, ona nerede olduğunu şaşırtacak. Yine öyle olmuştu. İstanbul'da mıyım, diye düşündü. Gördüklerini beynine iletmesi uzun sürdü bu kez.. Eşyalardan görünmeyen bir koltuk, yerde birkaç kıyafet, notlar ve bardaklarla dolu bir masa, yarısı boş (dolu mu demeli) bir su bardağı, tüm bu dağınıklığa rağmen özenle düzenlenmiş kitaplığı... "Kitaplarımı kendimden bile çok seviyorum" diye düşündü. Saate bakmak için telefonuna uzandı. Yatak çift kişilik olduğu için, telefonu, laptopu ve birkaç kitabıyla birlikte uyurdu. Bugün sınavım var, dedi. "Para çekmeli ve faturaları da yatırmalıyım. Amcamı aramak istiyorum, bu konuşmaya hazırlanmalıyım." Acaba bugün de neler yapmayacaktı. Nasıl bir gün olmayacaktı bugün... Yapmamış olmadan bilemezdi. Yataktan kalktı. Önce bir sigara yaktı, hep yaptığı gibi. Sigarasından üst üste 2 nefes çekip, ayaklandı. Kahve suyu koydu. Odasına döndü sonra. Sosyal paylaşım hesaplarından birini açtı. Ne çok yazıyordu böyle... Binlerce, onbinlerce cümle... "Konuş, daha çok konuş; anlat, daha çok anlat; anlat ki sessizliğin farkedilmesin." dedi kendi kendine. Isıtıcının sesi geldi. Kahvesini almak için ayaklarını sürüye sürüye mutfağa gitti, dilinde nerden aklına geldiğini anlamadığı -- bir türkü --...